16 Temmuz 2013 Salı

Above ''Mad Season''

Öncelikle Mad Season adlı grup nedir, kimlerden oluşur? Alternatif rock, grunge tarzındaki ABD'li rock grubu. Grup Seattle çıkışlıdır. Grupta Alice in Chains solisti ''Layne Staley'', Pearl Jam'in gitaristi ''Mike McCready'' ve Screaming Trees'den ''Barrett Martin'' ve ''John Baker Sounders'' bulunmaktadır. Grup bir seri katil olan Gacy Bunch'ın adı verildiği grupla birlikte birkaç konser verdi. Topluluk bir süre sonra adını Mad Season olarak değiştirdi. 14 Mart 1995'te grubun tek albümü Above Columbia Records tarafından piyasaya sürüldü, Albüm 10 günde kayıt edilmiştir. Albümdeki parçaların biri hariç tamamı Layne Staley tarafından yazılmıştır. Bunun dışında River of Deceit, I Don't Know Anything ve Long Gone Day 3 tekli albüme sahiptirler. Sadece ''Layne Staley'' ile sınırlandırılmaması gereken Seattle kökenli seçmece elemanlardan oluşan, elemanlarının hepsi teker teker eli öpülesi insanlardır. Özellikle Barrett Martin oturup saatlerce hiç sıkılmadan izlenilebilecek muhteşem ötesi yarmış bir davulcudur. Albümün dışında birde canlı performanslarını izlerken insanı kendinden geçiren bir arkadaştır. Mad Season, Layne Staley'in madde, Mike Mccready'nin alkol bağımlılıklarını tedavi ettirdikleri bir rehabilitasyon merkezinde doğmuş bir gruptur. Mad Season bir supergroup dan fazlasıdır kesinlikle. Ekibin arasında ilginç bir bağ, belki kendi gruplarıyla bazı zamanlar ulaşabildikleri çok farklı bir durum. Döneminin en kıymetli insanlarından bir kaçının çıkardıkları en kıymetli albümlerinden birisidir Above. Grunge'a yakılan bir son ağıt belki. Bu müzisyenlerin kendileri ve hikayeleri için özel olduğu kadar, bu müziği seven gönül verenler için de hüzünlüdür çok.

Above



Öncelikle albüm kapağı çok marjinal. Albüm kapağında ve kitapçığında bulunan üç siyah beyaz çizim Layne Staley'ye aittir. İç kapaktaki resimlerde acı ceken İsa betimlemesi vardır ki River of Deceit şarkısı 'acılarım benim tarafımdan seçilmiştir.' sözüyle başlar. Albüm kapağının içinde ''special thanks to Mike Mccready'' yazar, nedeni Mike'ın grubu bir arada tutmuş olmasıdır. Kapaktaki haşin erkek rolünde Layne Staley var alttaki ise o dönem kız arkadaşı. Bir Jimi Hendrix hayranı olan Mike'ın gitar tekniği ve tonu, grup birleşince ortaya çıkan albümde inanılmaz retro bir hava yakalanmış, sanki 70'lerde kaydedilmiş hissi vermiştir. Mike Mccready ve Layne Staley beylerin kendi esas gruplarında beste yapımına daha çok katılmalarını sağlayan grup olmuştur bir yandan. Mad Season çalışmaları sayesinde kendilerine ve bestelerine olan güvenleri artmış, bu şekilde esas gruplarında iyi besteciler olan Jerry Cantrell, Stone Gossard, Eddie Vedder gibi elemanların yanında sus pus durup sadece üstlerine düşen vazifeyi yapmak yerine daha çok insiyatif almaya başlamışlardır. Totalde 55 dakika süren bu albümün içinde herkes aradığı o sound'u duyacaktır. Wake Up gibi inanılmaz ötesi bir şarkıyla açılan albüm daha deneysel All Alone ile kapanır. Arada Artificial Red'de blues, Long Gone Day'de caz, River of Deceit'te Alice in chains/Pearl jam, I Don't Know Anything'de seattle'ın daha underground kalmış gruplarını duymak mümkündür. November Hotel ise önceki yıllarda pek görünmeyen bir şarkı, yedi dakika süren bir enstrümantaldir. İçinde kötü şarkı olmayan albümler diye bir küme varsa, en başta yazılacak üyelerinden biridir. Hayatta kalan Mad Season üyeleri "Marilyn Manson kendine sakso çekmek için alt kaburgalarını aldırmış" ayarında bir mite dönüşen ikinci albüm Disinformation'ın enstrümental track'lerinin o zamandan kaydedilmiş olduğunu açıkladı. Bu albümün en başta Mark Lanegan olmak üzere değişik vokallerle çıkma ihtimali var. Benim hayalim şu dönemin Soundgarden - Alice in chains - Pearl jam albümlerinin ard arda geldiği ve geleceği bir dönem olmasından dolayı Temple of the Dog tarzı bir proje yapılması, ve grunge ikonlarının bu son albümü beraber seslendirmesi. Black Gives Way to Blue ve King Animal ile uyanan bir müziğe böyle bir saygı duruşundan başka ne isteyebilir ki bir insan. O albüm o şekilde çıkarsa çaktırmadan ağlayarak dinleyebilirim herhalde sadece.

Albüm Wake Up şarkısıyla başlar. Bu şarkıyı Layne Staley uyuşturucu bağımlılığından dolayı yattığı rehabilitasyon merkezinde yazmıştır. Sözlerinden de anlaşılabileceği gibi zorlu ve yıpratıcı bir süreçten sonra uyanmaya telkin eden bir şarkıdır. Bu sayede belki de yazığı ender pozitif şarkılar arasında yer alır.
Yine de bu pozitiflik sadece bir yanılsamadır, bir seraptır. Çünkü bu albümden sonra zaten uzun süredir bir şey üretmeyen Alice in Chains bir daha bir araya gelmeyecek, bir kaç konserden sonra Mad Season grubu da askıda kalacaktır. Tüm bunların nedeni de Layne'in uyuşturucudan kurtulamaması, hatta üzerine bir de uzun süredir sevgilisi olan hatunun Overdose'dan ölmesidir. Nitekim kendisi de bir kaç yıl sonra hiçbir zaman uyanamadan hayatını noktalayacaktır.

Albümün ikinci şarkısı, Wake Up dan sonra uyandırıcı nitelikte olan X-Ray Mind. Layne şarkıyı öyle bir söyler ki, insanın içini derin hüzün hissi kaplar ve bir köşede oturup düşüncelere dalmasına sebep olur. çok acayip şarkı gerçekten.

Üçüncü şarkımız River of Deceit. ''Our Pain is Self Chosen'' la aslında çoğumuzun düştüğü durumu gözler önüne serer Layne Staley.uykumuzdan uyandırıp içimize bir sıkıntı düşürürerek, oturduğumuz yere çiviliyerek, düşüncelere dalıp gitmemize sebep olarak. Her ne zaman layne söylemeye başlasa yankılanır sözler kulağımızda. Grunge ruhunu ne kadar güzel de anlatan parçadır. her şey boktan, her şey acı veriyor. Ve bunu ben seçtim. Öyle ya da böyle tek bir yön var. Hepimiz bok yoluna gidiyoruz. Acının kabullenişi, ancak bu kadar içten anlatılır, bu kadar içten söylenir.

Albüme adını veren, Mark Lanegan ve Layne Staley'nin beraber şarkı söylediği, dördüncü Mad Season şarkısı I'm Above. Müzigiyle en gaz parcasi olmamakla birlikte sözleriyle en sağlam parçası. Olan biten kıyametin ardından insanın içi huzurla dolu olarak söyleyebiliyorsa bu şarkıyı,herşey yolunda demektir.

Beşinci şarkımız Artificial Red. Bir caz havası hakim şarkıda. Gitarda ucuz bi efekt prosesörü kullanılmış, ucuz bi ton elde edilmiş, lakin yine de güzel bi ton. Hemen hemen yatıştırıcı, ani sakinleştirici olan barbiturattan söz ettiği söylenen şarki (ayrıca Jimi Hendrix'in ölüm nedeni) süper west kokuyor adeta. Seattle usulu uzun havadır bu şarkı kanımca. Blues... Barrett Martin o sesleri nasıl çıkartıyorsun bana biraz ondan bahseder misin lütfen demek istiyor insan şarkıyı dinlerken.

Geldik Altıncı şarkıya, Above!! Bu şarkının benim için ayrı bir yeri var. Lifeless Dead. Sözleri'ni Layne Staley'in yazmış olduğu harika bir şarkı. Layne Staley'in sesinin gücünü görebiliyorsunuz ayrıca epey yakalayıcı bir melodisi var ama özellikle Mike gitarda harikalar yaratmış. Şarkıda Black Sabbath etkileri bayağı ön plana çıkmış. Hani birisine diyelim ki grunge akımını bilmiyor. Biraz  Seattle, Nirvana, Pearl Jam, Alice in Chains anlattıktan sonra öldürücü olarak bunu dinletmek lazım. Amiral gemilerinden biridir bu parça grunge için. Riffleri ve davulu harika ya defalarca sıkılmadan dinleyebilirsiniz. Tamamen alakasız bir zamanda insanın aklına gelme potansiyeline sahip, ve geldiği anda bütün akşam boyunca kendini dinleten bir şarkı. Grunge tarihinin en iyi şarkısı değil belki ancak o efsane beş yılı en iyi özetleyen şarkı.

Sıra Albümün yedinci şarkısında, şarkının adı I Don't Know Anything. Şarkıda öyle bir intro var ki insan yerlere giriyor ya kafayı duvarlara vurası geliyor. Şarkı zaten bu kadar sert vururken Layne bir soru soruyor ki. "why we have to live in so much pain everyday?" The Moore konserindeki versiyonu ayrı bir harikadır.

Albümün sekizinci parçası bence (hatta albümü dinleyen çoğu arkadaş aynı sonuca varmıştır) en güzel şarkısı Long Gone Day. Gerek müziği gerekse sözleriyle son derece cool bir parça. Adeta siyah güneş gözlüklerini takmış, koltuğuna kurulmuş, bluesa selam eden, müzikal zenginliği her ayrıntısında fark edilebilen mavi-gri renklere sahip. Artık yağmur bulutu mu demeli, yoksa efendime söyleyim fırtına bulanıklığı mı, bilemiyorum. Hani cool dedik ya, vokalin yanına bonus olarak saksafon veriyorlar efendim. Bulutlardan kelebek ve hipopotam yapabildiğiniz bir günde vefasız arkadaşlarınızı anasınız, geçen yaza *hey gidi günler* diyesiniz; Günah çıkartıp, kendinizi affedesiniz diye çalıyoruz bu parçayı sevgili dinleyenler. Alzheimerlılara ve tüm isyankarlara gelsin, haydi bakalım. Seattle topraklarından çıkmış en güzel şarkılardan biridir kuşkusuz. Perküsyon ve bass uyumunun çok fazla şey kattığı şarkıyı dinledikten sonra Staley ve Lanegan'ı ölmeden asla bir arada göremeyeceğiniz dinleyemeyeceğiniz için üzülürsünüz. 

Albümün en güzel dakikalarından çıkıp dokuzuncu şarkıya geldik. November Hotel adlı şarkı karşılıyor bizi. Sözleri şu şekildedir: (bkz: Yok böyle bişey) Albümün en vurucu parçalarından. The moore konserindeki versiyonu ise süründürür. Muhtemelen daha iyisini de yapamazlar zaten. Long Gone Day'de saksofon çalan abimiz bu şarkıda perküsyonlara da eşlik eder başlarda, sonra eline saksofonu alır tekrar. Şarkının sonlarında Mike Mccready kendinden geçmişliğinin dozunu arttırarak orayı burayı döker. Stratocaster ile amfiye dalar. Tabi saksofoncu abimiz de biraz eşlik eder kendisine. Özellikle davullar ve Mike Mccready'nin soloları harikadır. Bana kalırsa yeryüzündeki en sağlam enstrümantal şarkılardan biridir. 


Geldik son şarkıya bir albüm daha bitti. şarkımızın ismi All Alone. Sözleri şöyle; ''all alone, we're all alone... we're all alone...'' üst üste dinlendiğinde insanı bir geçmişine bir bugüne, bir geçmişine bir bugüne çarpıp duruyor şarkı.



 1. wake up
2. x-ray mind
3. river of deceit
4. i'm above
5. artificial red
6. lifeless dead
7. i don't know anything
8. long gone day
9. november hotel
10. all alone

13 Temmuz 2013 Cumartesi

The Spaghetti Incident? ''Guns N' Roses''

The Spaghetti Incident?, Guns N' Roses'ın beşinci albümüdür. 1970 sonu 1980 başı punk ve glam rock şarkılarının yorumlarından oluşur. Şarkıların çoğu otijinal gitarist Izzy Stardlin ile Use Your Illusion zamanında 3 CD'lik olması beklenen albüm için kaydedilmiştir. 1992'de grup kullanmayan bu şarkıları yeni gitaristleri Gilby Clarke ile EP olarak yayınlamak ister. Daha sonra yeni şarkılarla beraber tam bir albüm olması kararını verirler. Bas gitarist Duff McKagan albümün birçok şarkısında şarkı söyler. Albüm adı Axl Rose ve Steven Adler'ın karıştığı bir yemek kavgasından gelmektedir. Bu kavganın çoğu 1993'te gruptan ayrılan Adler'ın davaları sırasında meydana gelmiştir. Bu olay 1994'te Matt Sorum tarafından açıklanmış ve Slash'in otobiyografisinde de doğrulanmıştır. Albüm 1993'ün başında sonra eren Use Your Illusion Dünya Turnesi'nin bitiminden kısa süre sonra yayınlanmıştır. Rose'un grup arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen, Rose'un isteğiyle Charles Manson yorumu "Look at Your Game, Girl" reklamı yapılmadan yer almıştır. CD versiyonunda şarkının bir şarkı numarası yoktu, 12 şarkıdan sonraki boş alanda yer alıyordu. 2000'lerin başında Rose albümün yeni basımlarından bu şarkıyı kaldıracağını çünkü kritiklerin ve popüler medyanın kendisinin Manson'a duyduğu ilgiyi yanlış anladıklarını ve yanlış anlayan bir toplumun bu şarkıyı duymayı haketmediğini söylemiştir. Ancak yeni basımlarda şarkı ayrı bir 13. şarkı olarak yer almaktadır. Axl grubun toplu halde Colorado'daki bir dağ evinde Use Your Illusion için beste çalışmaları yaptığı sırada geçen bir olay nedeniyle bu son albümlerine spaghetti incident dendiğini söylemiştir. Şöyledir ki, uzun ve yorucu bir geceden sonra bu güzel insanlardan oluşan grup sabaha karşı yatarlar. Ilk uyanan Duff Mckagan olur. aşağı inip buzdolabını açar ve sadece önceki geceden kalmış bir spagetti görür. Alır ve yer. Biraz sonra uyanan Izzy Stradlin dolabı açar ve biraz arandıktan sonra Duff'a dönüp, spagettisini görüp görmediğini sorar. Duff yediğini söyleyince ateşli bir tartışma çıkar. Izzy özel olarak ayırdığını, saygısızlık ettiğini falan söyler, Duff'da "ne lan bi spagetti için gak guk ediyorsun. yenisini yaptırırız" falan der. ama Izzy "ben bir gece beklemiş spagetti istiyordum. Özellikle bıraktım, hede hödö" der olay bayağı büyür. Hatta Axl o röportajda Izzy'nin o tartışmadan sonra ilk kez gruptan ayrılmak istediğini söylediğini aktarmıştı. albümün çıkacağına dair ilk ipuçlarını Axl Tokyo Dome konserinde "bu şarkının adı Attitude ve bunu yeni çıkaracağımız punk cover albümüne koymayı düşünüyoruz" diyerek vermişti. Albüm Slash, Duff Mckagan ve Matt Sorum ile kaydedilen son Guns N' Roses albümü, Gilby Clarke'ın da grup ile kaydettiği ilk ve son albümdü. Albümde yer alan şarkılardan sadece Since I Don't Have You'ya Klip çekilmiştir.

Eğer biraz kişisel yorum katarsam, bu albüm için diğer Guns N' Roses albüm çalışmalarına göre daha bir "hadi kanka gel haftasonu bizim evde bi albüm kaydedelim." havasındadır diyebilirim. En önemli eksik ise Izzy'nin vokallerdeki ve ritim gitardaki yokluğudur: Slash kendine has, pek cızırtılı ve pek sağlam, ancak yanında Izzy olmadan o eski tadı veremeyen gitar tonuyla öyle kalakalmıştır ortalıkta ve Izzy'nin sololardaki desteğinden yoksundur. Bellidir ki Gilby ne kadar istese de dolduramamıştır Izzy'nin yerini. Ancak yine de belirtmek gerekir ki bu bir Guns N' Roses albümüdür ve Guns N' Roses da bu alemdeki son Rock N' Roll efsanesidir; bundan dolayı da Guns'ın eski kadrosu tarafından üretilmiş her materyal efsanevi olma hakkını elinde bulundurur. Böyle fazlaca överek aslında dandik olan bir albümü kendimce yüceltmeye çalıştığımı da düşünmeyin: Gerçekten çok iyi bir albüm bu, sadece Izzy'nin eksikliği kendini fazlaca belli ediyor ve kayıtlardaki hava biraz daha "kanka yauğğ" modunda. Ancak bu son söylediğim çok da kafaya takılacak bir şey değil, şarkıların orijinallerini dinlediğinizde grup üyelerinin albümdeki şarkıları sanki kendileri yazmışlar gibi içtenlik ve doğallık ile icra ettiklerini ve şarkılara orijinallerine göre çok şeyler katmış olduklarını fark ediyorsunuz.


Albümün ilk şarkısı Since I Don't Have You. Orijinali The skyliners'a ait olan parça albümün açılıştan kalitesini belli ediyor. Klibinde şeytan tiplemesiyle Gary Oldman'i izliyorsunuz. Axl Rose'un vokal tarzina pek bi uymuş. Slash girişte ve şarkının devamında harikalar yaratmış. Bir iddiaya göre Axl Rose'un, Stephanie Seymour onu terk ettikten sonra, kendine söylediği şarkıdır, zaten tam gitar solosundan önce "yeah, we're fucked," diye itiraf eder durumu.

Güzel bir girişten sonra sıra ikinci şarkıda New Rose isimli The Damned coveri. Bi ses ''is she really going out with him?'' diye soruyor. Aha bu ses Duff'a ait vokale Duff geçmiş iyi de etmiş güzel bir eser oluşmuş ortaya tam bir punk havası zaten Duff varsa işin içinde biraz işler punk'a sarıyor.

Aslında UK Subs'a ait albümün üçüncü nefis coverı, tam bir punk hiti. Down on the Farm. Bu şarki bildiğim kadarıyla uyuşturucu bağımlısı birinin bir rehabilitasyon merkezinde (farm) yaşadıklarını anlatıyor. Riffler aşırı gaz giriş zaten şarkının nasıl devam edeceğini anlatıyor. Axl mükemmel ingilizcesini konuşturuyor.

Albümün dördüncü şarkısı New York Dolls eseri olan Human Being. Şarkının temposu giderek artıyor artıyor artıyor.. buna alışın tekrar karşılaşıcaksınız bu durumla. Grup elemanları şarkının sonuna doğru ayrı tellerden çalmaya başlayınca Axl basıyor çığlığı bitiriyor şarkıyı.

Beşinci şarkı Duff'ın albüme koydurduğunu düşündüğüm bir Iggy Pop şarkısı olan Raw Power. Zaten gruptaki en büyük Stooges hayranı da Duff'dı ayrica şarkı Duff'in "yo Igg! check it out!" nidasiyla başlar. Şarkı mükemmel Duff vokalde mükemmel daha ne olsun!?

Sıra geldi altıncı şarkıya orjinali Dead Boys'a ait olan Ain't It Fun. Oha! dedirtecek bir giriş yapıyor Slash. mest etti adeta bizi şuracıkta. Bir ilişkide içinize sindiremediğiniz şeyler olduysa piskopata bağlamanıza sebep olabilecek bir şarkıdır. ''aint it fun when you know you're gonna die young'' la beraber loserlığı kabullenmişlik vardır.herşeyi oluruna bırakmak istersiniz. Boğazınızda düğümlenip söyleyemediğiniz sözlerse boşluğa yayılır. Slash'in belki de en yanik gitar tonlari bu sarkidadir. O değilde Axl ile birlikte biri daha yardırıyor şarkıda bu da kim? Hanoi Rocks'ı dinlemiş olanlar bu sesin Michael Monroe'ye ait olduğunu anladı bile.

Yedinci şarkı ise bir T Rex şarkısı. Buick Mackane. Zaten şarkıyı bilen bilir Soundgarden coverinida dinlemiştim oda güzel ama Guns coveri bir başka tabi. Vokaller Slash ve Axl Rose tarafından icra edilmektedir. Şarkının özelliği kapalı bir anlatımla ifade etmez kendini, Ne diyorsa odur: "i said i know what to do, i wanna fuck, fuck, fuck, fuck you, fuck you..." Danzig de yorumlamış zamanında bu şarkıyı.

Geldik sekizinci şarkıya Nazareth'in muhteşem sarkısı Hair of the Dog. Müstakbel sevgiliye "senin için cilveli diyorlar, diskodan bardan çıkmaz diyorlar" diyen ama ben de herkes degilim mesajı veren benzer durumlarda oldukca gaz etkileri olan bir cover. Axl şarkıya girmeden önce ''give me a little bit of volume on this'' der. Tempo artıyor artıyor artıyor... En sonunda yine işler sarpa saracak gibi ama yok bu sefer güzel bitti. Cover'ın sonunda gitar Beatles'ın Day Tripper'ının main riff'ini çalar ve Duff güler zira bu riff Hair of the Dog'ınkine çok benzer çok kişi anlayamaz.

Dokuzuncu şarkı The Misfits coveri Attitude. Vokalde Duff 'ın oldu oldukça kısa bir punk contrası. Gayet hoş ve düz bir cover. Misfits ve Glenn Danzig hayranı olarak Guns'ın bu hareketi beni açıkçası çok sevindirmişti.

Albümün onuncu şarkısı belkide albümdeki en dışlanan şarkı. Siz diyin Sex Pistols ben diyeyim The Professionals parçası olan Black Leather. söylemesi en karizmatik hissettiren şarkılardandır zaten Axl'ın sesini dinlerken gözünüzün önüne gelecek görüntü; Axl deri ceketli telefon kulübesine yaslanmış kıçı hafif dışarıda gibisinden. Şarkının sözleri sado-mazoşizme atıfta bulunur.

Geldik onbirinci şarkıya, ismi biraz uzun şarkının.Söyle ki şarkının ismi You can't Put Your Arms Around a Memory. Bir Johnny Thunders şarkısı. Zaten şarkının başında Duff ''this one's for you Johhny'' der. Çok hoş bir şarkı punk havasına alışan dinleyiciler için biraz mola diyor resmen.

Onikinci ve son şarkımız bir Fear şarkısı olan I Don't Care About You. Kim ne derse desin bence albümün hatta Guns N' Roses etiketiyle çıkmış tüm şarkılar arasında en gaz şarkı budur. James Hetfield bu şarkıyı hakkında 'ilk defa benden çok fuck kelimesini kullanan birini duymuştum' yorumunu yapmıştır. Buick Mackane'yi dinlememiş demekki :) Back vokalde böğürenler arasıda Axl Rose'un kardeşi Stuart Bailey de vardır.

Ve albüm bitti artık kulaklıklarımız çıkartabiliriz derken o da ne? Duff ''whenever, ok 1,2,3,4'' diyor ve sözlerini Charles Manson'ın yazdığı, Look at Your Game Girl adlı şarkıyı söylemeye başlıyor Axl. Akustik bir parça bu fakat albüme neden gizli koymuşlar diye soruyor insan. Meğer Axl gruptakilerin rızası olmadan albüme atıvermiş şarkıyı fakat diğer grup elemanları bu şarkıyı albümde istemediklerini daha önceden belirmişlerdi. Neyse bence iyi ki koymuş Axl abimiz şarkıyı. 

  

I Don't Care About You;





12 Temmuz 2013 Cuma

Pearl Jam'den yeni albüm müjdesi Single ile geldi!

 
Çıkış tarihi 15 ekim 2013 olarak bildirilen Pearl Jam'in yeni stüdyo albümü Lightning Bolt'un Single'ı Mind Your Manners. Şarkı çok güzel olmuş bence bir Spin the Black Circle havası sezdim açıkcası.

Core ''Stone Temple Pilots''


Yine bir debut olan Core 1992 Eylül ayında yayınlanır ve Sex Type Thing, Plush, Wicked Garden, Creep, Dead & Bloated gibi şarkılar hit olur. Albüm satışının başarısına rağmen, müzik basını grubu grunge taklitçileri olarak yorumlar. The New York Times’dan Jon Pareles 1993’teki konser izlenimleri yazısında, Stone Temple Pilots’ın slow parçalarını 2. Kalite Pearl Jam, orta-tempo parçalarını da Nirvana kopyası olarak değerlendirir. Ocak 1994’te Rolling Stone dergisi anketinde grup okurlar tarafından En İyi Yeni Grup seçilirken, derginin yazarları tarafından En Kötü Yeni Grup olarak anılır. Bir sonraki ay, Amerikan Müzik Ödüllerinde STP, En İyi Yeni Pop/Rock Sanatçısı ve Yeni Heavy Metal/Hard Rock Sanatçısı ünvanını alır. Mart 1994’te , grup En İyi Hard Rock Performansı dalında Plush adlı parça ile Grammy Ödülü alır. Ulan bu adamlar birilerini taklit edip o sarkilari cikarttilarsa, keske herkes oyle yapsa! Bu kadar güzel bir albüm için bu lafı söyleyenlerin kulaklarından şüphe ediyorum açıkçası. Dönemin müzikal tavrini en başarılı yansıtan gruplarından biri olmuş, anında bütün festivallere headliner, bütün müzik odullerine kafadan hami olmuşlardir.

Albümün ilk şarkısı Dead and Bloated gümbür gümbür açılış parçasıdır. albümün devamında gümbürdeme devam etse de diğer albümlerinde pek rastlanmaması üzücüdür.

İkinci şarkı Sex Type Thing Stone Temple Pilots'ın en gaz şarkısı olmakla birlikte fazlasıyla Alice in Chains tadı verebilir. Klibinde ise şimdilerde görmeye alışık olmadığımız bıngıl bıngıl bir Scott Weiland var. Nerde o çökmüş çöp gibi kalmış Scott nerde bu şarkının klibindeki Scott.

Bu tempo yavaşlamayacak sanırım üçüncü şarkımız Wicked Garden bence albümün en sıradışı şarkılarından o dönemi, dinlenilenleri ve zevk alınanları belli etme konusunda prototip olarak gösterilebilecek, her daim aynı gazla dinlenebilecek sayılı parçalardan. Eski model (pembe saçlı) Scott Weiland ve nasıl azılacağını iyi bilen bir seyirci güruhuyla çekilmiş süper bir klibi vardır. Unplugged versiyonu biraz farklıdır. En az orijinali kadar güzeldir ama. " burn burn burn burn, burn burn burn burn. "

Yok abi bu adamlar durmayacak sıradaki ve dördüncü şarkımız No Memory hala açılıştaki gaz devam ediyor. Ritim güzel fakat hadi Scott nerdesin? derken şarkı ensturmentalmiş bitince farkettik :)

Beşinci şarkımız Sin. Hangi günah masum ve uslu olabilir ki aynı tempoda devam ediyoruz. Fakat oda ne?
''still shackled to the shadow'' diyor Scot vurgulu vurgulu bi durdu sanki küçük bir mola gibi tabi mola kısa sürdü ve şarkı yine başladığı ritimle sona erdi.

Altıncı şarkımız Naked Sunday hala uçuştayız durmak yok ulan! Scott Weiland megafondan söylüyor sanırım bu şarkıyı da megafonu sever kendisi konserlerde çok kullanır. Şarkıyı dinledikten sonra ağzınıza takılacak mırıldanma şudur baştan belirteyim " aaaaa, wooooow, aaaaaaa, yeaaah. "

Yeter artık ama yorulduk derken yedinci şarkı başlıyor Creep isimli bu parça daha başından nasıl bir duruşa sahip olduğunu şarkının sonunda nasıl dinleyiciyi derbeder edeceğini belli ediyor. Şarkıda yer alan ''i am half the man i used to be'' kismi ayrılıktan sonra bir erkek icin en ic paralayıcı ve karsi tarafa iletildiginde en geri dönme etkisi yaratabilecek cümlesidir. Neyse soluklanalım dedik çöktük resmen.

Sekizinci şarkıya geliyoruz ve Piece of Pie isimli şarkı bu nasıl bir introdur kafalar istemsiz sallandı be! Çok vurucu ve sert bir şarkı sözleride şarkıyı tamamlamış güzel bir ritim ve sert bir ton kafalara özgürlük.

Dokuzuncu şarkımız Plush belkide albümün en güzel şarkısı grunge'ın en güzel örneklerinden birisidir. Katıksız bir grunge klasiği. Özellikle unplugged versiyonunda Scott Weiland'in vokaline hayran olmamak namümkün değil. VH1 Storytellers'da Scott Weiland bu şarkının kaçırıldıktan sonra öldürülen küçük bir kızdan ilham alınarak yazıldığını, ama bu olayı aslında kaybedilmiş ve bol takıntılı bir ilişkiyi anlatmak için metafor olarak kullandığını söylemişti.

Albümün onuncu şarkısı Wet My Bed şarkı uçmuş, hayal gören ya da deli olan bir insan'in monolog'u şeklinde.

Onbirinci şarkı Crackerman Dinlerken cayır cayır alevler gördüren şarkı. Uyuşturucunun dibine vurmuş bünyenin yaşadığı "Bad Trip"i anlatan bir şarkıdır kendileri. Şarkıyı söyleyenin uyuyamaması da kafiyeli ama gerçek üstü söz sıçrayışları da ondandır hep. Uyumaya çalışırken ayakkabısının içinde çamur varmış hissine kapılan şarkının kahramanı havayı tekmelemekte, elindeki lastiği hani şu lisede birbirimize tabanca gibi yapar atardık ya o şekilde eline takıp kendi kendine bir tabanca olduğuna inanmaktadır. Ha Sue bir trans-kadın olabilir elbette ama krakerden değildir ve dahası nakaratta anlatılan inlemeler, kaçma isteği ama kaçamama durumu ve aşırı düşünme halinden rahatsız olma hatta düşüncelerde kaybolma ifadesi pek çok şeye açıklık getirir.

Ve geldik son şarkımıza Where the River Goes isimli parça mükemmel bir kapanış yaptıran 8 dakikalık aşmış şarkıdır. Evet aşmıştır çünkü 8 dakikalık olmasına rağmen asla baymaz, aksiyonludur ve yaklaşık 6. dakikasından sonra devreye baritonlar da girer ve şarkı zirveye ulaşır. Bir albüm anca bu kadar güzel kapanır.'if i was stronger' diye başlayan bölümdeki vokaller scott weiland'ın en güzel vokallerindendir,




  1. Dead & Bloated
  2. Sex Type Thing
  3. Wicked Garden
  4. Sin
  5. Naked Sunday
  6. Creep
  7. Piece Of Pie
  8. Plush
  9. Wet My Bed
  10. Crackerman
  11. Where The River Goe



Ten ''Pearl Jam''



Benim için yeri çok ayrı bir albüm bu. İçimde ne varsa dökücem bu albüme çünkü yıllardır her dinleyişimde albüm bana içini döküyordu.

Önce biraz Pearl Jam hakkında yazmak istiyorum; Dün gece grubun yeni single'ının çıktığını görünce taktım kulaklığımı sabah 8'e kadar dinledim. (Mind Your Manners) Grubun solisti Eddie Vedder çok güçlü, eşine az rastlanacak bir sese sahip derin bir baritondur. Kızıldereli kırması abimiz o kadar karizma ki grubun konserlerinde gözler hep onun üzerinde (Pinkpop 92'den bahsetmiyorum zaten adam sahnenin tepesinde bırakın da gözler adamda olsun :D). Jeff Ament, Stone Gossard, Mike McCready ve Matt Cameron grubun diğer üyeleri, hepsi de büyük müzisyenler.

TEN

Mother Love Bone'un dağılması Eddie Vedder'ın vokal olarak gelmesi grubun isminin değişmesi ve albüm çalışmaları o kadar kısa süre içerisinde oldu ki grubun üyeleri henüz kendi içlerinde kaynaşamamıştı. Epic Records'la anlaşan grup 1991 Ağustos ayında albümü piyasaya sürdü fakat albüm ticari olarak istenileni vermedi. Git önce bir konser ver grubu tanıt millete ne bileyim bişeyler yap ondan sonra albüm çıkar sene 1991 adamlar pat albüm çıkartıyor olmaz ki! Neyse, Albüm çok sade ve boşluklarla dolu bir altyapıya sahip sanki resim çizersinizde kağıdın kenarlarını boş bırakırsınız ya onun gibi. Bunun sebebi ise, grubun stüdyoya girmeden sadece birkaç canlı performansa çıkmaları ve ardından albümü yayınlamalarıydı. Bu boşluğu dolduracak şey ise Vedder'ın vokaliydi. Vedder’ın dokunaklı şarkı sözleri albüme damga vuran şarkılarda kendini gösterdi ve çok ilgi çekti. Ten deyince aklımıza gelen şeylerden biri de albümün başında ve sonunda yer alan Jeff Ament'ın da çalmayı çok sevdiği geçiş bölümleridir. Burada sanki grup bizi kendi yarattığı müzikal tünelin içine çekmektedir. Eddie Vedder'da vokaliyle bu dinlendirici müziği güzelleştirir. Bu kısma grup üyeleri Master and Slave diyorlar. Ayrıca albüm adını grubun ilk adı olan Mookie Blaylock'ın forma numarasında almıştır. Olayın hikayesi de Mookie Blaylock'ın NBA kartlarından biri grubun demo kaset kapağına sıkışmıştır. Grup da böyle bir adlandırmanın hoş olacağını düşünmüş. Adlarını Pearl Jam'e değiştirnce madem albüm adımız ten olsun yaklaşımıyla yaklaşmış olabilirler. Dinleyenlere gerçek bir debut havası yaşatıyor albüm gerçekten grubun acemiliği, tutkusu, öfkesi, Once'in, Why Go'nun, Porch'un gazı; Release'in, Black'in duygusallığı; Alive'in, Jeremy'nin Yogunlugu; Oceans'ın alıp götürmesi; bunların hepsi bir grubun daha ilk albümünde toplanması imkansız şeyler. Nasıl olmuşsa olmuş işte bir kere. Ben Pearl Jam'i bana yakın olduğu için severim. Senin, benim müzikte ulaşabileceğimiz en yüksek nokta gibi gelir bana, daha ötesi değil. Dolayısıyla onlardan çıkan herhangi bir eseri tanrısallık veya insanüstülükle nitelendirmeyi düşünmek bile bence Pearl Jam'e hakarettir. Ten de bu dediklerime paralel olarak her şarkısı bizimle ilgili şeyleri, bizim anlatmak isteyeceğimiz şekilde bize anlatan muhteşem bir albümdür.

 Albüm Once ile başlar. Bu aynı zamanda Alive-Once-Footsteps üçlüsünden mütevellit mamasan üçlemesinin de başlangıcı anlamına gelmektedir. Hoş, tam bir başlangıç değil. Biraz ortadan dalmak gibi olmuş. Olsun. Zaten üçleme hakkında ayrı bir şeyler yazdım.

Üçlemenin ikinci şarkısı olarak Once'da, Alive'da sözü geçen çocuk, yine lAive'da yaşadıkları sonucu seri katile dönüşmüştür. Once tam olarak işlediği bir cinayet sırasında hissettiklerini anlatmaktadır. Son derece gaz bir şekilde hem şarkı hem de albüm başlamış olur once ile. Bir zamanlar kendimiz kontrol edebiliyorduk; Ancak once Ten'in başlangıcını işaret ettiği gibi, bu kontrolün sona erişini de işaret etmektedir. Ek olarak belirtmek isterim 2:08'de solonun ardından gelen kısımda Eddie mırıldanırken şunları söylemektedir: "you think i've got my eyes closed, but i'm looking at you the whole fucking time."

Bir başka gaz şarkı olan Even Flow gelir Once'ın ardından. Bir evsizin hikayesidir bu. Bu satırları yazarken farkettim ki, Eddie Vedder bu hikayeyi şarkının sözlerinde inanılmaz bir çarpıcılıkla anlatmıştır ve Stone Gossard her zaman olduğu gibi mükemmel bestesiyle bezemiştir bu sözleri. Klibin sonunda Eddie'nin mırıldandığı sözcükler de şarkı sözlerinin üstünü kusursuz bir şekilde örter: "i died. i died and you just stood there. i died and you watched me. i died and you walked by and said, 'no, i'm dead'.". Ayriyeten şu an itibariyle Pearl Jam konserlerinde en çok çalınmış şarkıdır. Şarkının şöyle bir açılışı varmış bir konserde, alıntı yapayım: "so how many of you guys came out in limos? ıt's really great when your in a limo and you can put your head out the window and look out at all the homeless people. next time you're in a limo just look out at all the homeless people sleeping in the alleys, ı just dare ya to take a drink of that free alcohol...this song is called evenflow."

Albümün üçüncü, mamasan'ın birinci şarkısı, Eddie'nin ve takımının ilk golü Alive'dır. Alive, ilk piyasaya sürülen şarkısıdır Pearl Jam'in. açık konuşayım, ensest ile ilgilidir. Şarkıdaki çocuğumuzun babası ölür, annesi babasından daha fazla kimseyi sevemeyecektir bundan sonra. Fakat oğlu, tamamen babasına benzemektedir. Annesi onu istemektedir. Çocuk büyüme çağındadır. Babasının ölümünü düşünürken bunlar olur ve çocuk çileden çıkar. Once'a ve daha sonra Footsteps'e giden hikaye işte böyle başlar. Lakin ne başlayış... Hayvanlar gibi bir giriş, görecelilik kavramına selam çakan, çoğu otorite tarafından en iyi bilmemkaç solo içinde gösterilen bir gitar solosu ve bence en önemlisi şarkıdaki çocuğun yaşadıklarını tamamen hissettirebilen bir vokal... yazarken bile kafayı yedim, noktalar üçlü beşli akıyor. Biri beni durdursun.

Gaz girişlerin artık bu albümde alışıldık olduğunu düşündürecek bir şekilde Why Go girer Alive'dan sonra. Why Go, annesi tarafından ot içerken yakalanan bir kızın hikayesini anlatır. Hatta yanılmıyorsam Ten'in kapağında yazdığına göre kızın adı Heather idi. Şarkı çocuklarını dinlemek yerine işin kolayına kaçan ebeveynlere bir tepkidir Heather'ın hikayesi üzerinden. Why Go, diğer şarkılara göre nispeten biraz daha sönük kalan şarkılardan biridir bu albümde. Yine de her halükarda bütünün eşsiz parçalarından birisidir. Eddie yine şarkıyı yaşar gibi, sanki hastane duvarlarının içine annesinin isteğiyle kapatılan Heather değil de kendisiymiş gibi söylemektedir. Şarkının bestesi Jeff Ament tarafından yapılmıştır.

Ve Black... Bana göre bu albümün veya Pearl Jam diskografisinin değil, şu dünyada yapılmış bütün şarkıların arasında en iyisidir Black. Henüz bu fikrimi tamamen paylaşan bir kimseyi bulamadım; Ama kendi içimde bunu biliyorum ki bundan sonra hiçbir şarkıyı black kadar sevemeyeceğim. Şarkının neyi anlattığı çok açık: En çok özlediğiniz kaybınızı anlatıyor. Eddie'nin veya bir başkasının hikayesini değil, sizin hikayenizi anlatıyor bu şarkı. Nokta noktalar bırakıyor, dinleyenin ve onun en büyük pişmanlığının ismiyle dolduruyor bu noktaları. İlla ki çılgın bir ayrılık yaşamış olmanız gerekmiyor bu şarkının etkilemesi için. Eminim ki en taş kalpli insan bile "i know someday you'll have a beautiful life..." ile başlayan kısımda bu şarkıyı bir insan evladına yazdırabilen duygulara vakıf olacaktır. Bu da yetmezmiş gibi bir de canlı versiyonlarında en sona "we belong together" kısmı ekleniyor ki şarkıya, iyice kanırtsın. "all five horizons revolved around her soul , as the earth to the sun" derken güneş, dünyayı görmemizi sağlamaktadır; ancak "how quick the sun can dropped away?" kısmında ise aynı güneş batmıştır artık, her şeyi siyaha çevirerek. Hava kararmıştır. Güneş de bir yıldız sonuçta, ama bizim gökyüzümüzde battığı gibi artık bizim gökyüzümüzdeki bir yıldız da değildir. Görkemli bir soloyla biter en güzel hikayemiz.

Jeremy ile devam eder albüm Black'ten sonra. Kısaca King Jeremy, daha da kısa, Jeremy. Jeff Ament'in resmen bestelerken coştuğu bir şarkıdır Jeremy. Eddie Vedder, Why Go'da, mamasan'da gösterdiği ve daha sonra nice şarkılarda göstereceği hikaye anlatmadaki başarısını Jeremy'nin sözlerinde de yansıtır. Eski bir arkadaşının, Rob Jensen'in röportajında da belirttiği gibi hikayelerinin doğru olup olmadığını bilemiyorduk; Ama harika bir hikaye anlatıcısıydı. Ne yazık ki Jeremy, acı derecede gerçek bir hikayeydi. Başından sonuna, bütün enstrümanları ve vokaliyle hissettiriyordu bu şarkı da hikayenin acılığını. normalde hiç konuşmayan Jeremy, en acı şekilde konuşmuştur. "king jeremy the wicked ruled his world."

Black'in üstünden çok gelmemişken adeta kardeşi gibi olan Oceans var sırada. Bu şarkının konusu yine sizinle ilgili. Boşluklara kendinizi ve özlediğiniz kişiyi koymanız yetiyor. Aranızda illa ki bir okyanus olması gerekli değil. Sizi ayıran her ne olursa olsun (okyanus, yollar, ölüm vs.), birleştiren de o olacaktır. Oceans Eddie, Stone ve Jeff’in ortak ürünüdür. Sözlerinde ise Eddie’nin sörfe ve denize olan tutkusu şüphesiz ki etkili olmuştur.

Oceans’dan sonra beklenmedik bir şekilde albümün en hareketli şarkısı olan Porch geliyor. Gergin, sinirli ve hareketli bir şarkı olan porch, İsviçreli Bilim Adamlarının araştırmalarına göre Pearl Jam konserindeki türlü çılgınlıkların %95.34’üne, ortasında barındırdığı hayvani solo esnasında evsahipliği yapmaktadır. Gariptir, şarkının sözlerine baktığımızda “şair burada evden, kendisine bir haber bile vermeden giden sevdiceğe seslenmekte, ona inceden (fuck diyerek incelmekte) sitem etmektedir.” diyebiliriz. Credits kısmında sadece Eddie Vedder’ın ismini görünceye kadar şarkı, sözlerine oranla fazlaca asabi gelir.

Sıradaki şarkı ise albümün diğerlerine nazaran az duyulan bir şarkısı olmasına rağmen tamamen büyüleyici bir eser olan garden’dır. Oceans gibi bu şarkı da Eddie, Stone ve Jeff’in ortak ürünüdür. “i don’t question our existence. i just question our modern needs.” Sözleriyle ve hoş solosuyla kafama kazınan bu şarkının neyi anlattığı konusunda grup üyelerinden herhangi birinin bir açıklaması yok. Tek bildiğim Garden of Stone’un mezarlık anlamına geldiği.

Sona yaklaşırken gelen Deep ise manyak sözleri ile insana depresyon hırkasını giydirme, daha da manyakça vokali ile o hırkayı parçalatabilme potansiyeline sahip bir şarkıdır. Garden ve ardından gelen Release gibi kendisine biraz haksızlık edildiğini düşünüyorum. Halbuki eddie’nin belki de en kendini yırttığı şarkılardan birisidir.

Release ile son bulur ten (“bende b-side’lar var!” diye atlamayın. Terbiyesizlik yapmayın. Standart albüm burada bitiyor. Sus! Cevap verme!). Release albümü bitirirken aynı anda bu albümün nasıl bu kadar şahane olduğunu açıklar gibi; Zira muhteşem sözleri (bestesi de olabilir, o kısmından emin değilim) davulcu Dave Krusen’e aittir. Demek istediğim o ki, ten bütün grup üyelerinin ortak çalışması, kendilerinden bir şeyler katması ile oluşmuş bir albümdür ve Release de bunun 11 kanıtından bir tanesidir.

Albüm aslında benim sığ incelememden daha fazlasını hakediyor ve umarım bir yerlerde bulurum. Zira içinde tekrar ettiği onlarca metafor (ki sörf ve okyanusla ilgili olanlar en dikkat çekenler) ve daha nice şeyler mevcut. Gerek edebiyat gerekse müzik alanında yeteneği/eğitimi olanların ciddi olarak incelemesini isterim bu albümü. Ben sadece albümün bana hissettirdiklerini, yetersiz de olsa, aktarmaya çalıştım. Ne Mutlu Pearl Jam Diyene!

NOT; Albüm kitapçığında Release'in sözleri yoktur. Albümün ilk çıktığı zamanlarda bu şarkının sözlerini dinleyip çıkartan ve grubun mail adresine yollayan ilk bilmemkaç kişiye hediyeler felan verilmiştir. (bkz: gereksiz bilgiler)

  1. "Once"
  2. "Even Flow"
  3. "Alive"
  4. "Why Go"
  5. "Black"
  6. "Jeremy"
  7. "Oceans"
  8. "Porch"
  9. "Garden"
  10. "Deep"
  11. "Release"
    • "Master/Slave" [Saklı şarkı]

Everybody Else Is Doing It, So Why Can't We? ''The Cranberries''



Öncelikle daha öncelerden takip ettiğim ''makinebeyin''e teşekkürlerimi sunuyorum.

Grubun debut albümü. Albümün isminin hikayesi: Grup tam kadroyla ilk konserini verecek iken sahnede aksilikler yaşanır. Bozuk morallerin üzerine grubun solisti Dolores'in ağzından; 'Everybody Else Is Doing It, So Why Can't We?' lafı çıkar ve o gazla konsere devam ederler. İlk konserlerini başarıyla tamamlarlar. ilk albümlerinin ismide böylece belli olmuştur. Albüm dinlemeye başladıktan sonra 40 dakikalık bir trans yaşatıyor adeta. İçinde çok derin duygular barındıran melodilerin Dolores O'Riordan'ın İrlandalı gırtlağıyla birleşmesi sonucunda ortaya çıkan bu egzotik hava yıllarca bozulmadan günümüze kadar gelmiş açıkçası. 1993 yılında piyasaya sürülmüş 2002 de The Complete Sessions haliyle tekrar piyasaya sürülmüştür.

Albümdeki bütün parçalar, grubun solisti Dolores O'Riordan tarafından yazılmış. Kadın nasıl bir ruh halindeyse artık siz düşünün. Albüm Britanya rock felsefesinin 90′lardaki bir yansıması. Cranberries efsanesinin köprü ayaklarına birkaç önemli eklemeyi yaptığı albüm. Tamamı süper ünlü olmadı bu şarkıların ama bu albüm hikayesi ile bir şeyleri, milyonları temsil etti, ediyor da. Beni kesinlikle açıklayan parçalar var içinde. Hoş, dinlendirici ve üzülürken düşündüren o hali sizi daha çok melankoliye sokacaktır. Ama buna değer. Eğer sözleri dinlemeden yalnızca müziğe odaklanırsanız ya da enstrüman seçerseniz albümün ruhunu tamamen kaçırırsınız. Bu tip grupların albümlerini dinlerken hep yapmanızı tavsiye edeceğim üç şeyden ilki sözleri indirin sayfaları elinize alın bir kitap gibi ve Dolores ile ya da her kimi dinliyorsanız onunla birlikte söyleyin şarkıları. İkinci önerim birkaç bira alın ve tüm iletişim cihazlarından uzaklaşın. Çünkü birazdan benim gibi evreninize bir işaret göndermeyi düşünebilir ardından isteyebilir ve arsızca bunu eyleme dökebilirsiniz.



* İlk şarkı I Still Do. Şarkı ayrılık şarkısı ve gidenin ardından söylenen sözler içeriyor biraz klişe ama olsun.
Gayet vurgulu ve dokunaklı.

* İkinci şarkı Dreams. Bu şarkının klibi de oldukça güzeldir. Kült filmler misali bir duygu uyandırır üzerimde. Dinleyici üzerinde hayal kurduran bir yapısı var. Zaten sözleri de umut verici. Yine Dolores kendini adadığı aşkına kusursuz bir şekilde şartsız bağlılığını iletmektedir ve karşılığına onu incitmemesini istemektedir, nazikçe, güzellikle. Güzel şarkı güzel video klip.

* Albümün üçüncü şarkısı Sunday. Şarkı düşüşlerinde ilginç bir ritm kullanmışlar. Bu şarkı beklentileri ile karşılaşmayan aşık bir kadının şaşırdığı hikayeyi anlatıyor. Konu basit ama keman solosu bize yakın ezgiler hissedebilirsiniz. İnsanı alıp götürüyor

* Dördüncü parça Pretty. En sevdiğim Cranberries şarkılarından biridir. Bir insan aşık olduğu kişiyi bu şarkıdaki gibi sevmeli bence. 1993 versiyonu bu şarkının en güzel hali kesinlikle. Ziller çok daha hoş bu versiyonunda.

* Albümdeki beşinci Waltzing Back. Albüm tamamlanmamış an’ların paylaşıldığı bir günlük görevi görmüş sanki ve bu şarkı da o günlükteki bir sayfa gibi. Tek farkı hikayenin kötü taraflarından birini yansıtıyor. Çok hoş elektro gitar soloları var şarkının sonunda.

* Altıncı şarkı Not Sorry. Şarkının bitmesini beklemeden sözlerine baktım ve suçlamalarla dolu. Albüm karar noktasına bağlanırken nedenleri açıklanıyor.

* Yedinci şarkı Linger. Benim hayatımla ilgili bir bakıma. Malum şahsiyete söyleyeceğim, söylediğim ve söylemek istediğim sözleri içeriyor. Şarkı, sevgilinize her şeyi yoluna koymak için verdiğiniz kavga anında yalvarırsınız ya tam da öyle bir diyaloğu aktarıyor sözleri ile. Bu şarkı Click filminin soundtrackleri arasında, hatta filmin en önemli şarkısı olma özelliğini de taşıyor. Adam Sandler ve Kate Beckinsale’in ilk kez öpüştüklerinde çalan ve filmin birinci bitiş kurgusundaki son danslarını yaparken çalan şarkı. Oldukça güzel bir şarkı Linger oldum olası sevmişimdir.

* Sekizinci şarkı Wanted. Bu şarkı albümün bütünlüğü için önemli bir şarkı. Biten ilişkinin ardından Dolores’in sitemlerini içeriyor. Sound’u da oldukça eğlenceli.

* Albümdeki dokuzuncu şarkı Still Can’t albümdeki dokuzuncu şarkı. Adından da anlayacağınız üzere Dolores’in biten ilişkinin ardından ayrıldıklarını tekrar fark ettiği bir sabaha uyandığı gün söylediği sözleri aktarıyor dinleyicilerine. Sizin de hissedeceğiniz ve muhtemelen tanıyacağınız pişmanlık var şarkının her yanında. Çok sevdiğim bir şarkı. Hikayenin en özel, en kırıcı ve en çok can yakan şarkısı belki de. Ve yaşam enerjinizi içerken size, sound’u ile enerji veren bir hali var.

* Onuncu şarkı I Will Always. Bunu hangimiz yapmadı ki? Hadi itiraflara başlayalım. Giden, içinizi yakıp geçen kişiye içinizden en son verdiğiniz söz hep şu olmuştur: -sonsuza dek, nereye gidersen git seninleyim, senin tarihindeyim, yatağındaki izler benim, bardaklarındaki dudaklar eserim, her daim içindeyim ve içimdesin.- Bu bence evlilik yemininin ardından verilebilecek en büyük söz. Sorun tek taraflı olmasında.

* Albümün on birinci şarkısı How. Bu şarkıdaki öfkeyi rahatlıkla hissedebilirsiniz. Farklı türde bir pişmanlık, ya da pişman etmeye çalışmak ve suçlamalar içeriyor. Biz buna klasik Türk kadını tavrı deriz birkaç kadın bir araya geldiklerinde birbirlerini dolduruşa getirdikleri türden bir şarkı bu da. Albümün diğer şarkılarından daha sert ve rock tadı var.

* On ikinci ve albümdeki son şarkı Put me down. Şarkı; uzaklardan, uzak mesafelerden, uzak zamanlardan hala unutamadığı sevgilisine seslenen birinin ilişkisindeki son noktayı temsil ediyor. Başıma gelmesini istemediğim bir durum. Bu şarkıda artık Dolores sevgilisi ile yüz yüze paylaştığı son anları hatırlıyor ve bir bakıma son an’ının hayalini karşısına alıp onunla vedalaşıyor.

  
  1. I Still Do
  2. Dreams
  3. Sunday
  4. Pretty
  5. Waltzing Back
  6. Not Sorry
  7. Linger
  8. Wanted
  9. Still Can't
  10. I Will Always
  11. How
  12. Put Me Down

Nedir ki bu ?

Blogu açma amacım kenarda kıyıda kalmış veya çok beğenilmiş müzik albümlerinin kısa tanıtımlarını yapmak. Hoşunuza giden bir albüm olursa gidin alın yada indirin :)