16 Temmuz 2013 Salı

Above ''Mad Season''

Öncelikle Mad Season adlı grup nedir, kimlerden oluşur? Alternatif rock, grunge tarzındaki ABD'li rock grubu. Grup Seattle çıkışlıdır. Grupta Alice in Chains solisti ''Layne Staley'', Pearl Jam'in gitaristi ''Mike McCready'' ve Screaming Trees'den ''Barrett Martin'' ve ''John Baker Sounders'' bulunmaktadır. Grup bir seri katil olan Gacy Bunch'ın adı verildiği grupla birlikte birkaç konser verdi. Topluluk bir süre sonra adını Mad Season olarak değiştirdi. 14 Mart 1995'te grubun tek albümü Above Columbia Records tarafından piyasaya sürüldü, Albüm 10 günde kayıt edilmiştir. Albümdeki parçaların biri hariç tamamı Layne Staley tarafından yazılmıştır. Bunun dışında River of Deceit, I Don't Know Anything ve Long Gone Day 3 tekli albüme sahiptirler. Sadece ''Layne Staley'' ile sınırlandırılmaması gereken Seattle kökenli seçmece elemanlardan oluşan, elemanlarının hepsi teker teker eli öpülesi insanlardır. Özellikle Barrett Martin oturup saatlerce hiç sıkılmadan izlenilebilecek muhteşem ötesi yarmış bir davulcudur. Albümün dışında birde canlı performanslarını izlerken insanı kendinden geçiren bir arkadaştır. Mad Season, Layne Staley'in madde, Mike Mccready'nin alkol bağımlılıklarını tedavi ettirdikleri bir rehabilitasyon merkezinde doğmuş bir gruptur. Mad Season bir supergroup dan fazlasıdır kesinlikle. Ekibin arasında ilginç bir bağ, belki kendi gruplarıyla bazı zamanlar ulaşabildikleri çok farklı bir durum. Döneminin en kıymetli insanlarından bir kaçının çıkardıkları en kıymetli albümlerinden birisidir Above. Grunge'a yakılan bir son ağıt belki. Bu müzisyenlerin kendileri ve hikayeleri için özel olduğu kadar, bu müziği seven gönül verenler için de hüzünlüdür çok.

Above



Öncelikle albüm kapağı çok marjinal. Albüm kapağında ve kitapçığında bulunan üç siyah beyaz çizim Layne Staley'ye aittir. İç kapaktaki resimlerde acı ceken İsa betimlemesi vardır ki River of Deceit şarkısı 'acılarım benim tarafımdan seçilmiştir.' sözüyle başlar. Albüm kapağının içinde ''special thanks to Mike Mccready'' yazar, nedeni Mike'ın grubu bir arada tutmuş olmasıdır. Kapaktaki haşin erkek rolünde Layne Staley var alttaki ise o dönem kız arkadaşı. Bir Jimi Hendrix hayranı olan Mike'ın gitar tekniği ve tonu, grup birleşince ortaya çıkan albümde inanılmaz retro bir hava yakalanmış, sanki 70'lerde kaydedilmiş hissi vermiştir. Mike Mccready ve Layne Staley beylerin kendi esas gruplarında beste yapımına daha çok katılmalarını sağlayan grup olmuştur bir yandan. Mad Season çalışmaları sayesinde kendilerine ve bestelerine olan güvenleri artmış, bu şekilde esas gruplarında iyi besteciler olan Jerry Cantrell, Stone Gossard, Eddie Vedder gibi elemanların yanında sus pus durup sadece üstlerine düşen vazifeyi yapmak yerine daha çok insiyatif almaya başlamışlardır. Totalde 55 dakika süren bu albümün içinde herkes aradığı o sound'u duyacaktır. Wake Up gibi inanılmaz ötesi bir şarkıyla açılan albüm daha deneysel All Alone ile kapanır. Arada Artificial Red'de blues, Long Gone Day'de caz, River of Deceit'te Alice in chains/Pearl jam, I Don't Know Anything'de seattle'ın daha underground kalmış gruplarını duymak mümkündür. November Hotel ise önceki yıllarda pek görünmeyen bir şarkı, yedi dakika süren bir enstrümantaldir. İçinde kötü şarkı olmayan albümler diye bir küme varsa, en başta yazılacak üyelerinden biridir. Hayatta kalan Mad Season üyeleri "Marilyn Manson kendine sakso çekmek için alt kaburgalarını aldırmış" ayarında bir mite dönüşen ikinci albüm Disinformation'ın enstrümental track'lerinin o zamandan kaydedilmiş olduğunu açıkladı. Bu albümün en başta Mark Lanegan olmak üzere değişik vokallerle çıkma ihtimali var. Benim hayalim şu dönemin Soundgarden - Alice in chains - Pearl jam albümlerinin ard arda geldiği ve geleceği bir dönem olmasından dolayı Temple of the Dog tarzı bir proje yapılması, ve grunge ikonlarının bu son albümü beraber seslendirmesi. Black Gives Way to Blue ve King Animal ile uyanan bir müziğe böyle bir saygı duruşundan başka ne isteyebilir ki bir insan. O albüm o şekilde çıkarsa çaktırmadan ağlayarak dinleyebilirim herhalde sadece.

Albüm Wake Up şarkısıyla başlar. Bu şarkıyı Layne Staley uyuşturucu bağımlılığından dolayı yattığı rehabilitasyon merkezinde yazmıştır. Sözlerinden de anlaşılabileceği gibi zorlu ve yıpratıcı bir süreçten sonra uyanmaya telkin eden bir şarkıdır. Bu sayede belki de yazığı ender pozitif şarkılar arasında yer alır.
Yine de bu pozitiflik sadece bir yanılsamadır, bir seraptır. Çünkü bu albümden sonra zaten uzun süredir bir şey üretmeyen Alice in Chains bir daha bir araya gelmeyecek, bir kaç konserden sonra Mad Season grubu da askıda kalacaktır. Tüm bunların nedeni de Layne'in uyuşturucudan kurtulamaması, hatta üzerine bir de uzun süredir sevgilisi olan hatunun Overdose'dan ölmesidir. Nitekim kendisi de bir kaç yıl sonra hiçbir zaman uyanamadan hayatını noktalayacaktır.

Albümün ikinci şarkısı, Wake Up dan sonra uyandırıcı nitelikte olan X-Ray Mind. Layne şarkıyı öyle bir söyler ki, insanın içini derin hüzün hissi kaplar ve bir köşede oturup düşüncelere dalmasına sebep olur. çok acayip şarkı gerçekten.

Üçüncü şarkımız River of Deceit. ''Our Pain is Self Chosen'' la aslında çoğumuzun düştüğü durumu gözler önüne serer Layne Staley.uykumuzdan uyandırıp içimize bir sıkıntı düşürürerek, oturduğumuz yere çiviliyerek, düşüncelere dalıp gitmemize sebep olarak. Her ne zaman layne söylemeye başlasa yankılanır sözler kulağımızda. Grunge ruhunu ne kadar güzel de anlatan parçadır. her şey boktan, her şey acı veriyor. Ve bunu ben seçtim. Öyle ya da böyle tek bir yön var. Hepimiz bok yoluna gidiyoruz. Acının kabullenişi, ancak bu kadar içten anlatılır, bu kadar içten söylenir.

Albüme adını veren, Mark Lanegan ve Layne Staley'nin beraber şarkı söylediği, dördüncü Mad Season şarkısı I'm Above. Müzigiyle en gaz parcasi olmamakla birlikte sözleriyle en sağlam parçası. Olan biten kıyametin ardından insanın içi huzurla dolu olarak söyleyebiliyorsa bu şarkıyı,herşey yolunda demektir.

Beşinci şarkımız Artificial Red. Bir caz havası hakim şarkıda. Gitarda ucuz bi efekt prosesörü kullanılmış, ucuz bi ton elde edilmiş, lakin yine de güzel bi ton. Hemen hemen yatıştırıcı, ani sakinleştirici olan barbiturattan söz ettiği söylenen şarki (ayrıca Jimi Hendrix'in ölüm nedeni) süper west kokuyor adeta. Seattle usulu uzun havadır bu şarkı kanımca. Blues... Barrett Martin o sesleri nasıl çıkartıyorsun bana biraz ondan bahseder misin lütfen demek istiyor insan şarkıyı dinlerken.

Geldik Altıncı şarkıya, Above!! Bu şarkının benim için ayrı bir yeri var. Lifeless Dead. Sözleri'ni Layne Staley'in yazmış olduğu harika bir şarkı. Layne Staley'in sesinin gücünü görebiliyorsunuz ayrıca epey yakalayıcı bir melodisi var ama özellikle Mike gitarda harikalar yaratmış. Şarkıda Black Sabbath etkileri bayağı ön plana çıkmış. Hani birisine diyelim ki grunge akımını bilmiyor. Biraz  Seattle, Nirvana, Pearl Jam, Alice in Chains anlattıktan sonra öldürücü olarak bunu dinletmek lazım. Amiral gemilerinden biridir bu parça grunge için. Riffleri ve davulu harika ya defalarca sıkılmadan dinleyebilirsiniz. Tamamen alakasız bir zamanda insanın aklına gelme potansiyeline sahip, ve geldiği anda bütün akşam boyunca kendini dinleten bir şarkı. Grunge tarihinin en iyi şarkısı değil belki ancak o efsane beş yılı en iyi özetleyen şarkı.

Sıra Albümün yedinci şarkısında, şarkının adı I Don't Know Anything. Şarkıda öyle bir intro var ki insan yerlere giriyor ya kafayı duvarlara vurası geliyor. Şarkı zaten bu kadar sert vururken Layne bir soru soruyor ki. "why we have to live in so much pain everyday?" The Moore konserindeki versiyonu ayrı bir harikadır.

Albümün sekizinci parçası bence (hatta albümü dinleyen çoğu arkadaş aynı sonuca varmıştır) en güzel şarkısı Long Gone Day. Gerek müziği gerekse sözleriyle son derece cool bir parça. Adeta siyah güneş gözlüklerini takmış, koltuğuna kurulmuş, bluesa selam eden, müzikal zenginliği her ayrıntısında fark edilebilen mavi-gri renklere sahip. Artık yağmur bulutu mu demeli, yoksa efendime söyleyim fırtına bulanıklığı mı, bilemiyorum. Hani cool dedik ya, vokalin yanına bonus olarak saksafon veriyorlar efendim. Bulutlardan kelebek ve hipopotam yapabildiğiniz bir günde vefasız arkadaşlarınızı anasınız, geçen yaza *hey gidi günler* diyesiniz; Günah çıkartıp, kendinizi affedesiniz diye çalıyoruz bu parçayı sevgili dinleyenler. Alzheimerlılara ve tüm isyankarlara gelsin, haydi bakalım. Seattle topraklarından çıkmış en güzel şarkılardan biridir kuşkusuz. Perküsyon ve bass uyumunun çok fazla şey kattığı şarkıyı dinledikten sonra Staley ve Lanegan'ı ölmeden asla bir arada göremeyeceğiniz dinleyemeyeceğiniz için üzülürsünüz. 

Albümün en güzel dakikalarından çıkıp dokuzuncu şarkıya geldik. November Hotel adlı şarkı karşılıyor bizi. Sözleri şu şekildedir: (bkz: Yok böyle bişey) Albümün en vurucu parçalarından. The moore konserindeki versiyonu ise süründürür. Muhtemelen daha iyisini de yapamazlar zaten. Long Gone Day'de saksofon çalan abimiz bu şarkıda perküsyonlara da eşlik eder başlarda, sonra eline saksofonu alır tekrar. Şarkının sonlarında Mike Mccready kendinden geçmişliğinin dozunu arttırarak orayı burayı döker. Stratocaster ile amfiye dalar. Tabi saksofoncu abimiz de biraz eşlik eder kendisine. Özellikle davullar ve Mike Mccready'nin soloları harikadır. Bana kalırsa yeryüzündeki en sağlam enstrümantal şarkılardan biridir. 


Geldik son şarkıya bir albüm daha bitti. şarkımızın ismi All Alone. Sözleri şöyle; ''all alone, we're all alone... we're all alone...'' üst üste dinlendiğinde insanı bir geçmişine bir bugüne, bir geçmişine bir bugüne çarpıp duruyor şarkı.



 1. wake up
2. x-ray mind
3. river of deceit
4. i'm above
5. artificial red
6. lifeless dead
7. i don't know anything
8. long gone day
9. november hotel
10. all alone

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder